1 Aralık 2007 Cumartesi

SİZ ÖZELSİNİZ

Her insan fıtratı gereği önce kendini sever. Kendisinin özel olduğunu düşünür. Etrafındakilere de kendine olan yakınlığı veya faydasına göre değer atfeder. Kendisine yakın olan çiçeği faydası olmadığını zannettiği ve uzak olan yıldıza tercih eder. Mesela sadece kendisinin davet edildiği ve özel zevklerinin dikkate alındığı davetten, umumun çağrıldığı, herkese aynı ikramın yapıldığı davete oranla daha fazla lezzet alır. Hatta bazı insanlar kullandıkları eşyanın mesela elbisenin aynısını başkasında görünce artık onu giymezler.

İnsanın bu durumunu tespit eden firmalar, umuma hitap ettiği halde mümkün oldukça kişilere özel kampanyalar yaparlar. Her müşterimiz özeldir derler. Veya gönderdikleri ilan zarflarında size özel kampanya, indirim vs. derler. Kişiye özel günlerinde mesaj, hediye göndeririler.

Yine insan fıtratı, hediyenin ve hediye eden kişinin büyüklüğü nispetinde ikram edilenden lezzet alır. Sevmediği dolayısıyla değer vermediği insandan pahalı bir hediye onu sevindirmez ve kabul etmezken, çok sevdiği, değer verdiği birinin küçük bir hediyesi, bazen bir sözü, bir gülümsemesi unutulmayacak bir hediyeye dönüşür. Değer verdiğinin değerli hediyesi ise nurun ala nurdur.

Ayrıca insanları sürprizler çok sevindirir. Ummadığı anda yapılan bir jest insanı, basitte olsa çok mutlu eder. Bazen insanlar dostunu daha çok sevindirmek için hediyeyi, üzücü bir olay şekline büründürüp sürprizin lezzetini artırırlar. Mesela evde üzücü bir olay var gelir misin? diye çağrılan dost, gittiğinde evde üzücü bir şeyin olmadığını, bilakis kendisi için özel ziyafetler hazırlandığını görünce lezzeti iki kat artar. Tabi ki ummadığı bir ihanet, ihmal veya sözün de kırıcılığı, beklenene oranla çok daha fazladır.

Demek insan, ikramların kendine özel olması nispetinde, hediye edenin kıymeti oranında ve ummadığı tarzda olduğunda lezzet alır. Yine nimetlerin kendisine özel ve değerli olduğunu fark ettiği oranda ikramı ikram bilir. Hemen beraberinde ikram edene teşekkür etme meyli uyanır. Teşekkür ettiği oranda daha yeni ikramlara kavuşur. İkramlar insanlara özgüven verir, dertleri unutturur, kendisini değerli hissettirir, yaşama sevinci verir. Mesela asla affetmeyeceğini söylediği eşini, bir hediyesiyle affeder ve sorunu unutur.

İnsanı yoktan var eden Rabbi, elbette insanın bu fıtratını en güzel şekilde biliyor. Ve ona lezzetlerin en ulvisini tattırıyor. Sayısını bilemediğimiz sadece üç tanesini saydığımız her vesile ile kulunu sevindiriyor. Kainatta insanı seçtiğini, tüm mahlukatı kasti olarak insanın emrine verdiğini kitabında belirtiyor. Yani kainat işliyor insan da arada istifade ediyor değil. Kainat bizzat insan için, onun zevkine özel işlettiriliyor. Bir çok mahlukat birkaç çeşit gıda ile beslenirken insanın gıdalanmasındaki çeşitliliğe bakan insan bu hakikati hisseder.

Onlarca tür gıdanın, bir türü olan meyvenin ve binlerce meyvenin bir ferdi olan elmanın farklı renk ve türlerine bakmak ( 600 den fazla elma çeşidi olduğu söyleniyor ) bu hakikati ispata kafidir.

Kainatta insan özel misafir olduğu gibi, her bir insan da özeldir. Bediüzzaman 32. söz de Rabbimizin her bir insana doğrudan doğruya, perdesiz, hususi, özel teveccühü ve lütfunun olduğunu söyler. Ve bu tür icraatın vasıtaların ve sebeplerin aracılığıyla olan ihsanından daha güzel daha yüksek olduğunu vurgular. Mesela her bir insana özel sima, ses, parmak izi, göz, akıl, ruh vs. çok değerli nimetler vermesi.


Sonsuz kudret ve hazineler sahibi, sonsuz aciz olan bizi muhatap kabul etmiş, yeryüzüne sultan eylemiş, paha biçilmez ve kimsede olmayan hediyeler vermiş ( göz, kalb, kulak vs.), her an ummadığımız şekilde nimetler vermeye devam ediyor. İnsana bu manaları hatırlatan numuneler her insan yaşıyor. Mesela canının çektiği bir meyvenin ikram edilmesi, merak ettiği birinin onu araması, içinden geçen arzunun ummadığı, yerine getirilmesi örneklerini her mü’min yaşamıştır. Ne kadar küçük de olsa bu tür hadiseler, beni seven, en gizli arzularımı bilen, duyan ve yerine getiren ve sınırsız sayıdaki ihtiyaçlarımı yerine getirmeye kudreti yeten birisi var ve bana özel teveccühü var, manalarını hatırlattığı için, çok büyük ikramlara bedel oluyor.

Bediüzzaman kendisini büyük tanıyıp gelenlere ve ispatı içinde keramet bekleyenlere verdiği cevabın 4. noktasında kalbinden geçirdiği, görmek istediği kitap ve bir talebesinin umulmadık bir tarzda beraber gelmesini anlatıyor ve bu hadisenin Ona merhamet eden ve Onu himaye eden Allah’ı hatırlatmasını, dünyanın minnetine tercih ederim diyor. 22. sözde bütün eşya, onun bir teveccühünün yerini tutamaz diyor. Aynı manaları hisseden alimler Senin rahmetinin bir damlası bize ebediyen yeter demişler.

Allah’ın bize özel ikramları üzerinde düşündüğümüzde tüm dertlerimizi unutup, Ona şükretme ihtiyacımızı fark ederek O’na kul olduğumuzda tarifi imkânsız, hiçbir dünyevi eşyanın temin edemeyeceği ulvi lezzetleri hissedebiliriz. Bu kapı her mü’min için açık.

Rabbimizin bize özel lütuflarını fark etmek ve yenilerine mazhar olmak O’nun emirlerini birinci sıraya almaya ve O’nun dışındakilerin teveccühünü aramamaya ve Allah’ın emirlerine uyma yolunda fani insanların yadırgamasını önemsememeye bağlı. Böyle olunca dışarıdan ne kadar da şartları ağır görülse aslında o insan dünya da cennet hayatı yaşıyordur. Rabbi O’na kim bilir ne ikramlar da bulunuyordur. Hz. İbrahim'e (as) sormuşlar, dünyada en güzel günlerin hangisiy di ? Cevabı: nemrutun ateşinde geçirdiğim 7 gündü demiş.

Fani dünyanın ve içindeki fanilerin dış görünüşüne ve cazibesine aldanmayıp, Allah'ın teveccühünü arayan, dışarıdan ne kadar garip görünse de, daha dünyada cennet hayatı yaşayanlara ne mutlu.

Hiç yorum yok: