3 Aralık 2007 Pazartesi

ALLAH KORKUSU LEZZETTİR

Bazen aynı dili konuşmak anlaşmak için yetmez. Aynı dili konuşan biri, diğerine iltifat ettiğini zannederken, iltifat edilen, kullanılan kelimeye olumsuz bir mana yüklediği için, sarf edilen sözleri hakaret olarak algılar. Bu tür anlaşamama durumlarını sık sık yaşarız. Bu yüzden kişilerin kullanılan kavramlara ne anlam yüklediği çok önemlidir.

Mesela, birisi 3 bin ytl maaş aldığı, az bulunan bir işi, namaz kılamadığı gerekçesiyle bıraktığında arkadaşı ona sorar, iş bulmanın zor olduğu bu zaman da niçin işini bıraktın? Arkadaşının cevabı; istikbalimi tehlikeye atmamak için, olur. Bu cevap üzerine soran kişinin şaşkınlığı daha da artar, sen 3 bin ytl maaş aldığın işini bırakmakla istikbalini tehlikeye atmadın mı? Şimdi aynı ücrete nereden iş bulacaksın der.

Soran kişi şaşırmıştır çünkü onun istikbal kelimesinden anladığı, 1 kavuşmamız kesin olmayan, 2 kavuşsak bile rızk cihetinde taahhüt altında oaln, 3 kavuşsak bile kısacık olan, dünya hayatıdır. Dolayısıyla işi bırakmak istikbali tehlikeye atmaktır.

Oysa işi bırakanın istikbalden anladığı, 1 kavuşacağımız kesin olan 2 gafiller hakkında taahhüt altına alınmamış olan, 3 çok uzun, ebedi olan, istikbaldir. Dolayısıyla asıl istikbal budur ve 3 günlük dünyevi istikbal endişesiyle ebedi hayatı tehlikeye atmak, akıl karı değildir. (bkz. Mektubat 9. mektup )

Benzer kavram karmaşası korku konusunda da yaşanır. Bazıları Kur’an’da Allah’ın kendisinden korkutmasını anlamakta zorlanırlar. Çünkü onların bildiği korku, insana acı veren, başkasına kul köle olmaya sebep olan, zulme davetiye çıkaran vs. olumsuz anlamlar içeren bir korkudur. Oysa aynı kavram Allah için kullanıldığında çok ulvi, leziz ve rahmet yüklü manalar barındırır.

Bediüzzaman bu korkuyu, sözler de hem 7. sözde hem de 24. söz de harika bir misalle bize açıklar: Malumdur ki bir valide, bir yavruyu korkutup, sinesine celb ediyor. O korku, o yavruya gayet lezzetlidir. Çünkü şefkat sinesine celb ediyor. Halbuki bütün validelerin şefkatleri, şefkatleri, rahmet-i İlahiyenin bir lem’asıdır, der.

Demek Kur’an da Allah’ın bizi korkutması, şefkatli annenin evladını yanlıştan vazgeçirmek ve kendi şefkatine celb etmek istemesi gibi, yanlışlarımızdan vazgeçirip O’nun annelerle ( tüm annelerin, hayvanların, ağaçların ve insanların annelerinin ) kıyası mümkün olmayan, şefkatine celb etmek içindir.

İnsanın davranışlarına yön veren iki temel duygu olduğu kabul edilir. Bunlar sevmek ve korkmak. Bir şeyi sevmek, insanı bir davranışa sevk etmek ve devamını temin etmek için ne kadar gerekli ise, aynı şekilde bazı yanlışlardan kaçınması, güzel davranışlar kazanması ve bunların devamlılığı için korku hissi de o kadar gereklidir. Bu hakikati tüm beşeri sistemler kabul etmişler ki ceza ve ödül sistemini her ülke uyguluyor.

Benzer uygulamayı anneler de en sevdikleri yavrularına yaparlar. Mesela, ateşle oynamaya meraklı yavrusuna, ateşi hafifçe ona dokundurup acı vererek, onu ateşin muhtemel büyük zararlarından korur ve şefkatli sinesine sevk eder. Allah her vesile ile kullarını cehennemden sakındırıp, cennete davet ediyor. Tabiri caiz ise cennetle müjdeleyip cennete çekiyor, cehennemle korkutup, cennete doğru bizleri itiyor.

Cehennemle korkutmasındaki muradın cennete davet olduğu açık, çünkü korkutmasının sonunda bizleri tövbeye davet ediyor. Her türlü günahı affedeceğini, dolayısıyla cennetin kapılarının tövbe eden herkese açık olduğunu, bildiriyor. Korkuya günah işleyen muhtaç, çünkü ilerideki daha büyük zarardan ( ebedi cehennem ) korunmak için Kur’anın tehdidine ihtiyacı var. İtaat eden muhtaç, o halini korumak ve geliştirmek için tatlı korkuya ihtiyacı var.

Allah’tan korkmak demek, Onun rahmetinin şefkatine yol bulup iltica etmek demektir. Korku, bir kamçıdır. Onun rahmetinin kucağına atar ( 24. söz 5. dal. 1. meyve).

Ve gayet lezzetlidir. Çünkü kul korkmasını gerektirecek ne kadar çok günah işlese de Allah onu tövbe ettiği takdirde affedeceğini kuluna bildiriyor. Dolayısıyla çare ( tövbe, iltica ) olduğuna göre, bu çaresi olamayan sonu hüsran olan bir korku değildir.

Demek Allah korkusu, mahlûkattan korkmaya benzemiyor. 1 yanlışlardan korunmaya ve kurtulmaya vesile oluyor. 2 Allah’ın sonsuz rahmetine iltica etmemize vesile oluyor. 3 acz ve fakrını hissettirip Allah’ın kudretine ve hazinelerine sığınmaya vesile 4 Allah korkusu belalı, elemli olan mahlûkattan korkmaktan insanı kurtarıyor. Allah’tan korkan, hiçbir mahlûkattan korkmaz ama en küçük mahlûkun da hakkını çiğnemekten korkar. Bu korku onu yanlışlardan korur. Ahirette ebediyen korkudan emin olacağı günleri hatırlatır ve oraya davet eder.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Allah'tan korkmanın lezzetini ve emniyetini yaşamanız temennisi ile..İstikbal; Allah'tan gereği gibi korkanların olacaktır.