12 Aralık 2007 Çarşamba

HİÇ UĞRUNA

Rabbimiz insana sayısız cihazlar takmış. İmtihan sırrı gereği her cihazı insan hem hayrına hem de kendi zararına kullanabiliyor. Merak, endişe, sevme, hırs, inat gibi binlerce his, çok güzel hayırların kazanılmasına vesilelik yaparken, birçok insan için hem dünyasını hem ahiretini azaba çeviren bir azap aletine dönüşebiliyor.

Bu hislerden bel ki de en ilginci, belki zararının büyüklüğünden dolayı daha çok çoğul şekli kullanılan evham hissi. Bu his o kadar ilginçtir ki olmayan bir şeyi varmış gibi kabul ettirip insanlara tarifi imkansız acılar çektiriyor. Olacak bir acıyı ise kendi toplamından binlerce kat fazla hale getirip insana hayatı zehir edebiliyor.

Olmayan bir şeyi var gibi göstermesine örnek, hiçbir hastalığı olmadığı halde evham yüzünden hastalık ihtimaliyle azap çeken insanlar var. Ve ya ameliyat olan bir insan, ameliyat esnasında uyuduğu ve sonrasında yapılan düzenli tedavi ile hiç bedeni acı çekmediği halde ( bizzat yaşadığım bir olay ), ameliyat öncesi dönemde günlerce uykudan ve yemekten lezzet alamayabiliyor. Olayın kendisinde hiç acı olmadığı halde yanlış kullanılan evham hissi yoktan azap çektiriyor.

Belki aynı his aslında numune, tadımlık ve imtihan vesilesi olan bir nimeti, kavuşmadan önce çok abartıp lezzet beklentisini, dolayısıyla o ni’mete ( makam, para, iş ) kavuşmak için verilmesi gereken tavizleri arttırıyor. Ve gerçeğin öyle olmadığının fark edilmesiyle yaşanan travma derin olabiliyor.

Aynı his, ni’mete kavuşulduğunda ni’metin daimi olduğu vehmini insana aşılıyor ve er geç öyle olmadığı fark edildiğinde derin bir ızdırap insana yaşatıyor. Aynı his dünyayı sabit zannettiriyor ve o zan sebebiyle bütün bütün zayi ettiriyor. 17. söz.

Bediüzzaman lem’larda “ifsad edilen kuvve-i vâhime küçük bir şeytan hükmüne geçtiğini ve sahiplerinin ihtiyarına zıt ve arzusuna muhalif hareket ettiklerini” belirterek bir çok insanın olamayan bir şeye vücud vererek ebedi hayatlarını tehlikeye attığını, hiç uğruna dinlerini feda ettiklerini vurguluyor.

Mesela bu hissin telkiniyle şeytanda ve ona tabi olanlarda güç vehmedip, onlardan korunmanın mümkün olmadığını düşünüp, tavizler verildiği, imanı zedeleyen yorumlar yapıldığı görülüyor. Allah kullarının rızkına kefil olduğunu açık açık belirttiği halde, aç kalırım vehmiyle sınırsız aciz ve muhtaç olan insan, sınırsız kudret ve hazineler sahibinin emir ve yasaklarına uymayarak tavizler verebiliyor.

Şeytan, hilesi zayıf olduğu ve zorlamaya hiç gücü olmadığı halde insanları evhama düşürmek suretiyle onlar üzerinde tasarruf ediyor. Evhama yenik düşen şeytana oyuncak ve maskara oluyor.

Allah Kur’an’ında hiçbir kuluna kaldıramayacağı yükü yüklemeyeceğini, her zorlukla beraber kolaylık ve sabır da yaratacağını belirttiği ve bunun doğru olduğunu yaşadığımız onlarca tecrübe tasdik ettiği halde, yine geleceğe dair evhamlar la hayatımızı zehire çeviriyoruz. Zarar ihtimali doğduğunda sabır halimizin bu günkü gibi kalacağını ama ekstra yük yükleneceğimizi, dolayısıyla o yükün altında ezileceğimizi zannediyoruz. Hâlbuki yük ağırlaştığında yükle beraber ve ona oranla sabır kuvvetinin de gönderileceğini hesaba katmıyoruz.

Mesela, bu güne kadar ve mevcut halimiz ile çok iyi beslendiğimiz halde, yarın evlendiğimde, çocuk olduğunda ne yaparım diye düşünüp bu günümüzü olmayan bir şey yüzünden harap ettiğimiz gibi, gerçekleşmesi fıtri olan şeyleri geciktirerek azabı daha da arttırıyoruz. Allah mü’minin ölüme yaklaştığında ölüm korkusunu bile hafifleteceğini vaat ediyor.

Tüm bu evhamların temelinde inkar ve vesvese yatıyor. Kainatın başıboş ve tesadüf oyuncağı olduğu zannı yatıyor. Çözüm ise kainatı ve bizi, her şeye gücü yeten izni olmadan bir ağacın yaprağının bile yere düşmediği bir Rabbi idare ettiğine iman etmek. Ve itaat ile ona tevekkül etmek her türlü ihtiyacımızı karşılamaya gücünün yeteceğini bilmek ve vaat ettiğinin farkında olmak.

Bediüzzamanın şu nasihatını unutmayalım "dövülmeden ağlama, hiçten korkma, ademe vücut rengi verme. bu saati düşün."

Hiç yorum yok: