15 Ocak 2008 Salı

İmtihan Düzeni


Çok sık sorulan bir sorudur. İslam ülkesinde doğanlar islamı doğuştan öğreniyorlar. İslam'a uzak diyarlarda doğanlar İslami kabul etmeden gidenler, cehenneme gidiyorlar. Bu durum adaletsizliği netice vermiyor mu? İslam ülkesinde doğanlar daha avantajlı konuma alınmış olmuyor mu?

Bu soruya çok farklı cevaplar verilebilir. Ben öncelikle bu tür soruları soran kişilerin sahip olduğu muhtemel yanlış bazı kanaatleri paylaşmak istiyorum.

Soruyu soran zannediyor ki islam ülkesinde doğmak, islama taraftar olmak, kimliğimizde dini islam yazıyor olması cennete gitmek için yeterli. Ne kadar günahımız çok olsa da, cehennemde bir süre kalırız geç de olsa cennete gideriz. Bu kanaatlerine kendilerine göre ciddi delilleri vardır. Mesela kim gönülden bir defa La ilahe illallah dese cennete girer mealinde hadis var derler.

Oysa diğer hadisler ve ayetlerin tefsirlerine bakıldığında cennete girmeye vesile olacak imanın, belli bir seviyeye ulaşması gerektiği aksi halde sekerat anında imanın kaybedildiği ve imansız giden bir insanın ebediyen cennete giremeyeceği anlaşılıyor. İman edenin imanını koruyamayarak kaybedebildiğine dair örneklerde kur'anda bize sunuluyor.

(Ey müminler! ) Yoksa siz, sizden önce gelip geçenlerin başına gelenler size de gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Bakara 214

Çünkü niceleri: “Biz Allah'a ve Resulüne inandık ve itaat ettik” derler de sonra onlardan bir kısmı, buna rağmen geri dönerler. İşte bunlar mümin değildirler. Nur 47

İslama ulaşmak için inanmayanın ne kadar terlemesi gerekiyorsa, aynı miktarda hatta belki daha fazla inananın imanını koruma ve geliştirme için terlemesi gerekiyor. İslam beldesinde doğanın işi daha kolay değil. Biz öyle zannediyoruz.

Allah her insana imtihan için kullanması gereken cihazlar vermiş. Her insanın bu cihazları kullanması gerekiyor ve bu cihazları kullanmak için islamla tanışmış olmak gerekmiyor. Allah her insanı merak etmesi, Allah'ı araması için sayısız şekilde tahrik ediyor. Sayısız nimetler dokundurarak, korkular yaşatarak, musibetler dokundurarak hem cezp edip çekiyor, hem tahrik edip itiyor.

İnsandan benim üzerimde ve kainat üzerinde bu kadar çok muameleleri yapan kim diye sormasını istiyor. Sorana bilemeyeceğimiz şekilde kapılar açılıyor. Nimetleri ve musibetleri ummadığımız yerden gönderen böylece yalnız O'nun verdiğini anlamamızı kolaylaştıran Allah; nimetlerin en değerlisi olan hidayet nimetini de umulmadık şekilde nasip ediyor.


Allah’ın hiçbir fiili bize benzemediği gibi kurduğu imtihan düzeni de bizim imtihanlarımıza benzemiyor. İnsanların sınavlarında, 10 dersten ancak 2-3 derse branş öğretmenlerinin girebildiği okulda okuyanlar ile her derse alanında uzman öğretmenlerin girdiği, bunun yetmeyip en seçkin hocalardan özel ders alanlar aynı sınava giriyor, aynı sorular soruluyor ve belli puanı alan sınavı geçiyor.

Oysa ahiretle ilgili imtihan böyle değil. Kimsenin diğerine bakıp aynen kopya edemediği, herkese özel soruların sorulduğu ve herkesten kendi seviyesine uygun ve verilen nimetlere göre cevaplar beklendiği bir imtihandayız. Benzer durumda olan iki şahıstan birisinin a seçeneğini tercih etmesi gerekirken, diğer şahsın b seçeneğini seçmesi gerekebiliyor.

Allah herkese ayrı ve özel bir dünya kurmuş. Ve kişi fıtratının sesini dinleyip Allah’a yöneldiğinde Allah zahiri ve aleyhte görünen şartları tarif edemeyeceğimiz şanına yakışır şekilde lehe döndürüyor. İnsan kıymetini bilmediğinde ise en avantajlı sanılan durum onun aleyhine dönebiliyor.

Fıtratının sesini dinleyen, vicdan penceresiyle kalbine yağdırılan delillere direnmeyene Allah, bilemeyeceğimiz şekilde yollarını açıyor. İhtida öykülerine baktığımızda bunun birçok örneğini görüyoruz. Adresine yanlışlıkla ( ilahi sevkle ) islama ait kitap gelen, internette islama dair merak ettikleri sorulara cevap bulan, okuluna Müslüman bir arkadaş yerleştirilen vs. onlarca örnek saymak mümkün.

Özetle Allah ehadiyet tecellisi ile her bir kuluna ayrı ses, ayrı sima, ayrı nimetler verdiği gibi, nimetlerin en değerlisi olan hidayet nimet için de her kuluna her an sayısız deliller dokunduruyor. Kişiye özel sorular soruyor. Bediüzzamanın muhteşem ifade ettiği gibi “Kendini ve vücud ve vahdetini, yalnız masnularının şehadetlerine bırakmıyor. Kendisi, kendine layık bir kelam-ı ezeli ile konuşuyor.” Şualar 7. şua. Kişilerin haberlerinin ne olduğu bu dünyada ortaya çıkıyor.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

selamun aleykum saygı deyer abılerımız benım cok buyuk bır sorunum var.ben kendımı mezarda azap ceken bırı olarak goruyor ve yasıyorum.cok gunahkar bırı olarak yasadım ve basımdan ölüme benzer bır olay gectı sankı ölüm anını bızzat yasadım.kabre konuldum bunları uykuda yasamadım.ve şu anda kabırde azap ceken bırı gıbıyım kendımı cehennemın ortasında hıssedıyorum ve bu durumumu kelımelerle ıfade etmek zor yardım edın 2 yıldır islamı yasamaya calısıyorum.2 yıl öncesı rezıllıktı ama suan pısmanlık ve azap cekıyorum.yardımcı olursanız sevınırım