10 Ocak 2008 Perşembe

DAİMİ HASTALIK




Günah Yazıları 05




Bir yazarın eserini anlamak için çaba sarf ederken, o yazarın daha önce okuduğumuz eseri bize yardımcı olur. Çünkü her ikisi de aynı yazarın kaleminden çıkmıştır ve benzer özellikler arz eder. Bize daha kolay gelen veya kendimize yakın hissettiğimiz eserinden daha anlaşılması güç eseri hakkında bilgi sahibi olabiliriz.

Rabbimizin anlamakta bazen zorlandığımız manevi alemlere ait emirlerindeki güzellikleri fark etmemize, maddi alemdeki eserleri yardımcı olur. Bu sırdandır ki, Allah’ı ve ahireti tanıtmak için Kur’an bizi sık sık kainat üzerinde düşünmeye davet eder.

Rabbimizin iki tür emirleri vardır. Birincisi tekvini emirler. Maddi aleme ait herkesin uymakla mükellef olduğu kanunlar. Uymayan cezasını peşinen görüyor. Yüksekten atlayan ayağını kırıyor. Aşırı soğuk su içen hasta oluyor.

İkinci tür emirleri ise, iradi emirleri. Bilhassa insanın manevi hayatına dair Kur’anda ve sünnette yer alan emirler. İmtihan sırrı gereği uyma konusunda insan serbest bırakılmış ve uymamanın neticesini, zararlarını fark etmek yine iradeyi gerektiriyor. İnsan hem maddi vücudu hem manevi vücudu bünyesinde barındırdığı için her iki tür emirlere de muhatap.

İki emir de aynı Zat’ın emirleri olduğu için, nefsimizin tahakkümüyle anlamakta zorlandığımız manevi emirlerin hikmetlerini, güzel manalarını, sonuçlarını maddi âleme bakarak anlayabiliriz. Maddi âlemin numunelerini barındıran ve bize çok yakın olan vücudumuza bakıp manevi hayatımıza dair dersler çıkarabiliriz.

Nitekim Bediüzzaman bu alakaya dikkat çekiyor ve kâinatı bir kitaba benzetiyor ve Kur’an için kitab-ı kebir-i kainatın tercümanı tabirini kullanıyor. “Kur'ân'ın âyetleri birbirini tefsir ettiği gibi, bu kitab-ı âlemin de bir kısmı, diğer bir kısmını izah ediyor. Meselâ, maddiyat âlemi Cenab-ı Hakkın envar-ı nimetini cezb etmek için hakikî bir ihtiyaçla şemse muhtaç olduğu gibi, âlem-i mâneviyat dahi rahmet-i İlâhiyenin ziyalarını almak için şems-i nübüvvete muhtaçtır” diyor.

Basit bir adımla başlayan, ebedi helaketle sonuçlanan günah konusunu anlamak için sık sık maddi âlemimizden örnekler vereceğiz. Günahlar dünyada ve ahirette daimi hastalıklardır. Her tedbir alınmayan maddi hastalığın insanı öldürmesi mümkün olduğu gibi tedbir alınmayan manevi hastalıklarda ( günahlar ), çok daha cami ve ebedi olan manevi hayatı öldürür.

Kendisine emanet edilen aletlerin değerini bilmeyen ve yerinde kullanmadığında ceza verecek merciinin kudretini, ciddiyetini anlayamayan insan vazifesine dikkat etmez. Vazifesine dikkat etmeyip ona yoğunlaşmayınca boş kalır. Boş kalan insanın canı sıkılır. Kendisine yapacak iş arar. Lüzumlu işi bırakan da o boşluğu lüzumsuz hatta zararlı işlere ayırmak zorunda kalır. Kumar, alkol, sigara ve benzeri alışkanlıkların öncesinde durum hep budur. İnsanlara zarar vermeyi amaçlayan örgütlerin, elemanlarını hep işsizliğin yoğun olduğu yerlerden temin edebilmeleri bu yüzdendir. “Sıkıntı sefahetin muallimidir,” sözü bunu ifade eder.

Aynı şekilde kendisine takılan cihazların ve dolayısıyla vazifesinin ehemmiyetini anlayıp hayırda ciddiyetle kullanmayan, Allah’ın emrine kâinatın titizlikle uyduğunu fark edip azameti anlamayan, geçmiş kavimleri hatırlayıp emirlere uymadığı takdirde uğrayacağı azabı düşünmeyen ve böylece zamanı ve vücudu kendisine ait sanan vaktini hayırla doldurmuyor.
Fıtratının ve kıymetli cihazlarının gıda talebi karşısında sıkılan insan, istenen fıtri gıdayı ( ibadet ) vermek yerine, uyuşturucu özelliği olan eğlence ve tüketimi tercih eder.

Bu çözüm arayışı ise deva olmadığı gibi bilakis hastalığı şiddetlenir. Hastalık şiddetlendikçe uyuşturucu miktarı arttırılır, o arttırıldıkça hastalık şiddetlenir. Bu kısır döngü en sonunda insanı helake götürür.

En kolay ve fıtri ve sağlıklı yol olan perhiz ( fıtri beslenme) ve spor ( faaliyet) ile tedavi olmayan, vücudunda da sıkıntı olarak kendini belli eden belirtilere uyuşturucu olan ağrı kesici ile karşılık veren insan tedavi olmuş olmaz. Bilakis hastalığı fark etmeyi geciktirerek erken teşhis imkanından mahrum kalır ve ölümü yaklaştırır.

Aynı şekilde en kolayı olan, helal ( perhiz) olanla yetinmeyen ve ibadet etmeyen ( faaliyet) sıkıntılara düşer ve çözümü fıtrata yönelmekte değil de uyuşturucu özelliği olan, eğlence, sefahet, tüketim, oyun vs. de ararsa manevi ölümünü yaklaştırır.

Galiba en kolayı gönüllü terlemek, aksi halde çok daha fazla terleriz ama geç kalmış olabiliriz. Buna bir sonraki yazıda devam edelim.

Hiç yorum yok: