21 Kasım 2007 Çarşamba

ALLAH'A ŞÜKRE BİZ MUHTACIZ

Allah'a şükretmeyen Allah'a düşman olur, Allah'a düşman olan O'nu inkar edeceği bir yola girer, O'nu inkar eden her şeyini yitirir.





İnsan kainat ağacının meyvesidir. Kainatı içine alan bir kalb çekirdeği taşımaktadır. Kalb en başta kendinin, yakınında olan hem cinslerinin ve alakalı olduğu her şeyin daimi mutlu olmasıyla, gerçekten mutlu olabilir. Bir süreliğine kendisine veya sevdiklerine sunulan nimetler onu mutlu etmeyecegi gibi bilakis nefretini celbeder. Devamlı olmayan şeyde lezzet yoktur.





Kalb alaka duydugu şeylerle ebedi birlikte olmak ister. Aksi halde sevmez, sevemez. Sevmek icin tabiri caizse "devam garantisi" ister. Çünkü devam etmeyen şeyler bir lezzet verirse, son bulduğunda kalbe 100 acı çektirir. Daha nimeti tadarken son bulacağı aklına geldiğinde acılar başlar. Kendisine her an sunulan hadsiz nimetler ona hadsiz acılara dönüşür.



Her an sayısız nimetlerden istifade eden insan her nimetin alınmasındaki güzel manaları farketmeyince çektiği acılar sonrasında tırnak içinde " madem alacaktın niye verdin" der. Kendisine her an dokundurulan hadsiz nimetlerin acı çektirilmek için verildiğini düşünen insan nimetleri verene sevgisini ne kadar sürdürebilir.



Kendisine her an acı çektirdiğini düşündüğü Allah' a karşı gizli gizli düşmanlık duyguları beslemeye başlar. Çekilen acılar arttıkca düşmanlığı ziyadeleşir. Kendisine her türlü azabı tattırdığını düşündüğü Rabb'ini inkar arzusu kalbinde yeşerir ve ilk fırsatta bir bahane ile inkar eder. Kendisini yoktan var eden, her an sınırsız sayıdaki ihtiyaçlarını gideren ve gelecekte de kendisinin ve tüm sevdiklerinin ihtiyaclarını yerine getirebilecek yegane varlık olan Rabb'ini inkar eden her şeyini kaybeder. Tarifi imkansız karanlıklar içerisinde kalır.



Allah'a şükredilince hakikatın kapıları açılır ve gerçek hissedilir.

Allah'a şükreden insan dünyadaki nimetlerin asıl olmadığını, tadımlık ve ahiretteki asıllarını hatırlatan ve oraya teşvik eden numuneler (gölgeler) oldugunu farkeder, hisseder. Nimet son buldugunda, zaten tadımlık ve fani olduğunun farkında olduğundan, Rabb'nin emsalini vermeye kadir olduğunu bildiğinden ve ahirette tekrar daha güzel şekilde kavuşma ümidinden dolayı fazla üzülmez. Dolayısıyla Rabb'ine olan muhabbeti azalmadığı gibi, Rabb'inin ahirette kendisi için hazırladığı nimetleri hatırlar muhabbetini ve şükrünü ziyadeleştirir.


Nimetin nimet olması devam etmesine, insanın nimeti göndereni sevmesi, nimetin devamını farketmesine bağlı. Nimetin devamını farketmek ise ancak şükürle mümkün olur.


Şükürle insan dünyada kendisine sunulan hadsiz nimetlerin tadımlık olduğunu farkeder, dolayısıyla onların doyumluk olmadığını, doyma yerinin ahiret olduğunu farkeder ve ahiretteki asıllarına iştahı uyanır.


Hasılı Rabbine şükreden insan, nimeti gönderenin Allah olduğunu farkeder

Rabb'ine şükreden insan, nimetlerin emanet ve tadımlık olduğunu farkeder

Rabb'ine şükreden insan, nimetlerin asıllarının ahirette olduğunu farkeder

Rabb'ine şükreden insan, nimetlerdeki maddi lezzetten bin defa ziyade olan iltifatı farkeder

Rabb'ine şükreden insan, kalb ve ruhunun ebed arzusunu gıdalandırır

Rabb'ine şükreden insan, nimetlerde saklı olan hazineyi, yani Allah'ın Esma'sının tecellilerini farkeder

Rabb'ine şükreden insan, kainatın düzednini ve şükrünü farkeder onlara ortak olur

Bu manaları hatırlayan mü'min nimetlere kavuşunca şükrünü dolayısıyla Allah'a olan muhabbetini arttırır. Nimetler alınınca da alınmasıyla aslında ne gibi manevi nimetler sunulduğunu farkeder (ahireti hatırlatmak gibi), tekrar kavuşacağını ümit eder Allah'a olan muhabbeti azalmaz bilakis artmaya devam eder. Her an sayısız nimetlerle kendisini nimetlendiren Rabb'nin muhabbetiyle kendinden geçer. Tam ve kesilmeyen ve eksilmeyen saadete kavuşur.

Paylaşmaya çalıştığımız manalar bilmekle hissedilmez. yaşamak lazım. yaşayışla şükretmek lazım. Helal kazanmak, kanaat etmek, iktisat etmek ve şükrün en camii olan namazı kılmakla bu manalar hissedilir. Daha dünya da cennet saadeti yaşanır.





Hiç yorum yok: