29 Kasım 2007 Perşembe

AKIL MI KALB Mİ ?

Günlük hayatımızda onlarca karar veririz. Tercihleri yapmak her zaman kolay olmaz. Tekrarı olmayan ve ebedi meyveler veren bu kısa dünya hayatında bazı kararlar sonuçları açısından çok mühim neticeler vereceğinden şıklar arasında karar vermede zorlanırız. Meslek seçimi, eş seçimi, iş konusunda değişiklik kararı alma, mali riskler üstlenme vs. konularında değişik şıklar karşımıza çıkar. Bulunduğumuz ortama ve ruh haline göre sürekli şıklar arasında gider geliriz. Bilgisine itimat ettiğimiz dostlarımıza danışırız ama onlarda bir şıkta ittifak etmezler. Herkes kendi ruh haline ve bakış açısına göre farklı şıkları tavsiye eder. Yine son kararı vermek konusunda iş başa düşer ve sonuçlara biz katlanırız.

Bazen de içine düştüğümüz bir musibet anında bunaldığımızı, daraldığımızı, hiç çıkış yolu olmadığını düşünürüz. Karşımızda tercih edeceğimiz her hangi bir şık yoktur. Musibetin başımıza gelme sebebi ve mevcut halde yapmamız gereken doğru davranışın ne olduğu hakkında hiç fikrimiz yoktur.

Bazen de akıl ve kalb arasında bir ikilem yaşanır. Bir konuda seçim yapmamız gerektiğinde akıl ve kalb farklı şıkları tercih edebilir. Akıl mevcut şıkları karşılaştırdığında a şıkkını makul ve mantıklı bulup ve bunu şıklar arasında yaptığı mantıklı kıyaslarla delillendirdiği halde, kalb mantıklı ve zahir bir delil sunamamakla birlikte a şıkkını içine sindiremeyerek, huzursuz olarak ve mutmain olmayarak b şıkkını daha uygun bulur. Peki, bu durumlarda mü'min nasıl karar verecek.

Kur'an ayetlerinin ve Kur'an’ın en birinci tefsiri olan hadislere baktığımızda insanda kalbin kumandan olduğu ve son kararı verme konusunda karar mercii olduğu anlaşılıyor. Nitekim etrafımızda insanları gözlemlediğimizde kalbine rağmen, etrafının yönlendirmesi veya aklının yanlış sevkiyle seçim yapanların (mesela meslek seçenlerin), uzun vadede tatmin olamayan, beklediği mutluluğu elde edemeyen ve kararını fıtri mecraına doğru değiştiren, yani kalbinin sevk ettiğine yönelen çok insan görürüz. Tabi her zaman bu sonuca kolay ulaşılmaz. Birçok insanın yanlış kararlar sonucu ciddi musibetlere maruz kaldığını da görebiliriz.

Karar mercii kalb olması aklın tamamen bu konularda vazifesiz, bir kenara bırakılması gereken bir cihaz olduğu manasına gelmiyor. Akıl, kalbin karar vermesinde yardımcı olacak tecrübeleri, bilgileri, ihtimalleri ve sonuçları hakkında muhtemel neticeleri vs. sunan cihazdır. Ve son kararı aklın sunduğu bilgilerle ve tabii ki diğer birçok cihazın yardımıyla kalb verecek, şıkları ve şıklar arasından doğru şıkkı kalb hissedecektir.

Karar verme konusunda son sözü söylemesi gereken kalb çıkış yolu bulamadığımızda çıkış yolunu, bir kaç şık arasında tereddütte kaldığımızda doğru şıkkı her zaman hisseder mi? Allah her vicdan sahibi kalbe doğruyu hissetme kabiliyetini vermiştir ve doğruları vicdan penceresiyle kalbe ilham ediyor. Fakat imtihan dünyasındayız. Ölçüm yapan cihazların yanlış kullanılması ve gerekli bakımlarının yapılmaması halinde paslanması ve paslandığı oranda ölçümleri hatalı yapması, doğru sonuçtan uzaklaşması gibi kalb de gerekli bakımları yapılmaz, ihtiyaçları doğru şekilde giderilmez ve yanlış kullanımlarla paslanır, kirlenirse doğru karar verme özelliğini kaybeder.

Kur'an'ı Kerim, kalbimize doğru kullanılması halinde darda kaldığımızı hissettiğimizde çıkış yolunun ilham edileceğini ve şıklar arasında tereddütte kaldığımızda doğru ile eğriyi ayırma kabiliyetinin verileceğini haber veriyor. Ve bu nimete ( kalbi doğru kullanma ) nasıl kavuşacağımızı da belirtiyor. Bu haber, bir defalığına geldiğimiz, kararlarımızın ebedi meyveler verdiği ve sürekli birçok konuda kararlar vermemiz gereken dünya hayatımızda duyabileceğimiz en müjdeli haberdir. Çünkü vereceğimiz doğru kararların neticesi ebedi cennet meyvesi, yanlış kararların neticesi ebedi cehennem zakkumu. İnsan bazen doğru zannıyla yanlış kararlar verebiliyor. O yüzden Kur'an'ın haber verdiği kıstasa muhtacız.

Kur'an talak suresi 2. ayette çıkış yolu göstereceğini, aynı sürenin 4. ayetinde işinde kolaylık vereceğini, enfal suresi 29. ayette eğri ile doğruyu ayırma kabiliyetini ( furkanı ) vereceğini, ahzab suresi 71. de işlerini düzene koyacağını vaad ediyor. her 4 ayette geçen nimetlerin verilmesi de aynı şartta bağlanmış, takva ehli olmak.

Demek kalbin doğru karar vermesini günahlar ve ibadetlerle beslenmeyip yanlış gıdaların kalbe konulması engelliyor. Bize düşen bir musibete maruz kalıb çıkış yolu aradığımızda veya mühim olduğunu düşündüğümüz kararlar verme öncesi ( bazen küçük kararlar çok büyük kararların başlangıcı ve sebebi olabilir) doğru kararın kalbimize ilham edilmesi için takvaya sarılmamız gerekiyor. Aile hayatında, iş hayatında, arkadaş, okul ortamında daraldığımızı, bunaldığımızı, sıkıştığımızı hissettiğimizde tek ve doğru çözümün kulluğumuzu arttırmak, Allah'a iltica etmek, dualarımızı ve ibadetlerimizi az da olsa arttırmak olduğu anlaşılıyor.

Hiç yorum yok: