21 Kasım 2007 Çarşamba

SORUYU ANLAMAK

Soruyu anlamak çözmenin yarısıdır derler. Ancak bu yarısı diğer yarısını çözmek için de ön şart olan yarısıdır. Diğer yarısının da bilgi olduğunu kabul edersek, insan konuyu ne kadar bilse de çözümün ilk yarısı olan soruyu, doğru anlamazsa sorunun yarısını çözer ve yarım puan alır diyemeyiz.

Mesala soruda son kelime olmamalıdır diye bitiyor ve okuyan olmalıdır diye anlıyorsa, konuya ne kadar hakim olsada 3 şıkkında doğru cevap olabileceğini düşünen kişi bocalar durur. Soruyu tekrar okuyup doğru anlamadığı sürece, hafızasını yoklayıp bilgisini arttırdıkca stresi arttar, gerginleşir, kendine güvenini kaybeder. Aslında kolaylıkla bilebileceği diğer sorularıda anlayamamaya ve terlemeye başlar. Hem sınavda hem sınav sonrasında ciddi sıkıntılara maruz kalır. Benzer durumları sınavların eksik olmadığı eğitim hayatımızda hepimiz yaşamışızdır.

Sıkıntıların, problemlerin, bizi üzen olayların eksik olmadığı dünya hayatında da Allah'ın kullarına kaldıramayacağı yükü yüklemeyeceğini vaadettiği ve vaka da öyle olduğu halde gerekli sabrı gösteremeyip, olayların dalgaları arasında boğulmamızda ve ciddi ruhi ve kalbi sıkıntılar yaşamamız da yukarıdaki örneğe benzer bir hal yaşadığımızı düşünüyorum.

İnsanların akletme kabiliyetleri ve ilmi arttıça olayların zahiri sebeblerinden asıl sebeplerine doğru derinleşmesi beklenir. Örneğin 1. dünya savaşının sebebi bir ortaokul talebesine sorulduğunda onun cevaben Sırp milliyetcisinin Macar prensine kurşun sıkması şeklinde ki cevabı yeterli görülüp sınavdan gecmesi için kafi görülürken, bir lise öğrencisinin aynı cevabı yeterli görülmez ve ondan hakim güçlerin sömürge arayışından, zengin petrol ve kömür gibi hammeddeler ulaşma hedeflerinden bahsetmesi istenir.

Aynı soru üniversite öğrencisine sorulduğunda 1789 Fransız ihtilaline, ihtila sonrası reform hareketlerine, sonrasındaki sanayileşme ve sonuçlarına vs. bilgiler istenir veortaokul talebesinin gecmesine sebeb olan cevabı üniversite öğrencisini komik duruma düşürür ve dersi geçemez.

İşte biz ilim ve tefekkürümüzü arttırmayıp olayların zahiri sebeplerine ve sonuçlarına baktığımız için olayların bir imtihan sorusu olduğunu anlayamıyoruz. Bize sorulan sorulara (musibet, sıkıntı vs.) beni mi buldun, nereden çıktı şimdi bu, sırasımıydı, ne günahım vardı gibi daha burada zikredemeyeceğim bir çok hatalı ve tehlikeli sözleri sarfediyoruz. Ve başımıza gelen hadiseler nereden geldiğini, niçin geldiğini, vazifesinin ne olduğunu, bizim ona karşı vazifemizin ne olduğunu anlayamadan sürekli bizi tokatlıyor.

Oysa imtihan salonuna giren bir kişinin sorular önüne konduğunda nereden çıktı bu soru demeyip, bilakis dersine çalışmış olmanın ve sınav sonrası alacağı mükafatın hatırlanmasıyla keyif aldığı gibi, Biz de bu dünyanın imtihan salonu olduğunu, bizim imtihan edildiğimizi ve her olayın ( üzen, sevindiren ) imtihan sorusu olduğunu farketsek nereden çıktı vs. sözlerini sarfetmek yerine bu soruya en güzel cevabı nasıl verip, en güzel mükafatı (puanı) alırım diye düşünür heyecanlanırız.

Dünya hayatımızda olaylar ve hadiseler karşısında yıkılmamak, karanlıklardan, endişelerden, korkulardan kurtulmak ve hakiki ve daimi saadeti yakalamak için anahtar kelime İMTİHAN. Bu dünyanın münhasıran cismani lezzet yeri olmayıp, imtihan yeri olduğunu farkettiğimiz anda bizi üzen olaylar, fırsata dönüşür. İnsanı üzen çabalarını karşılıksız oluşudur, yoksa karşılığının olduğunu düşünen (ahiret inancıyla ) insan fıtratı çalışmaktan, meşakketten zevk alır. Sınav sonrası istikbalini düşünen minicik yavruların, haftanın 7 günü oyunlardan vazgeçip LGS çalışması bunun misalidir.

Aynı şekilde dünyanın imtihan yeri olduğunu bilen insan kendisine sunulan nimetlerle şımarıp, sonrasında çok üzüleceği yanlışlar yapmaktan korunur. Nimetin imtihan sorusu olduğunu düşünen elindeyken hayırlı kullanır, elinden alındığında zaten hazırlıklı olduğu ve gerekli cevapları verip puanını aldığı için fazla üzülmez.

Sadece dünyanın imtihan yeri olduğunu bilmek yeterli değildir. Her olayın bilhassa beşerin de dahil olduğu olayların imtihan vesilesi olduğunu farketmek ve doğru tavır sergilemek kolay değildir. Dersini güzel çalışan öğrencinin imtihanı sevip girmek ve ödüle kavuşmak için acele ettiği gibi bizimde ilmimizi arttırıp taklitten tahkike çıkarmamız ortaokul talebesi seviyesinde kalmayıp olaylarınderinine nüfus edebilen bir seviyeye çıkmamız gerekiyor.

Olaylara tepkimiz coğu zaman düşünerek, aklederek olmayıp, hisle, kalple, davranışla olduğu için, imtihan gerçeginin sadece bilgi düzeyinde kalmayıp kalp ve his ve davranışlarımıza yerleşmesi gerekiyor. Bu da imtihan gerçeğine uygun yaşamakla mümkün olur. Bu da Kur'ana göre yaşamak ve O'nun emirlerine riayet etmekle olur. Ve riayet ettiğimiz oranda kalb ve ruhumuz, hiç bir olay karşısında sarsılmayan huzura, aydınlığa, nura, hakikive daimi saadete kavuşur.

1 yorum:

Unknown dedi ki...

Soruyu anlamak çözmenin yarısı;bildiklerini ve düşündüklerini yazıya döküp ilgililere temas edebilmekte faydalı olabilmenin belki yarısı.Yazmak ve söylemek sorumluluk isteyen fiiller.O sebeple fikriyatını sorumluluklarıyla senkronize şekilde paylaşabilen insanlara hep ihtiyaç var.İnşallah hem siz hem okuyanlara istifadeli olur bu fiil.Allah efkarına ve kalemine selamet versin.Amin Hasan ULUSOY