29 Kasım 2007 Perşembe

RIZK ARAMAK

Bediüzzaman insanların ağzında dolaşan, farkında olunmadan kullanılan çok sakıncalı kelimeler olduğunu söyler. Ki bu kelimler imanı zedeleyebilen kelimelerdir. Tevhid hakikatine uymayan, şirk kokan kelimelerdir bunlar. Belki bu türden yanlış kelimeleri en fazla kullandığımız konu rızk konusudur. Çünkü rızkla ilgili faaliyetlerimiz hayatımızda en fazla yer işgal eder ve en fazla endişe edilen konudur.

Gün boyu karşılaştığımız insanlara neler yaptığını sorduğumuzda, geçim derdiyle uğraşıyoruz, rızk temin ediyoruz, rızkımızı kazanıyoruz, ekmek davası, rızkımızı kovalıyoruz, evlatlarımın ve ailemin rızkını karşılıyorum gibi ilk bakışta masum görünen ama tevhid hakikatine pek uymayan kelimeler duyarız. Peki, hayatımızın en ciddi meşguliyetini teşkil eden rızk konusunda ne yapıyoruz, rızk konusunda yaptığımız çabaların adı ne. Bunu doğru tesbit etmek hayati öneme sahip, çünkü dünya hayatımızda rızk çabası için evi günün önemli bir kısmında terk ediyoruz, hatta şehrimizi ve bazen ülkemizi uzun süreliğine sevdiklerimizi geride bırakarak terk ediyoruz. Bu kadar önem atfettiğimiz bir konuyu doğru tesbit etmek gerekmez mi. Bir ömür yaptığımız işin ne olduğunu öğrenmeden yaşamak ve sonunda ciddi yanlışlar yaptığımızı fark etmek yıkıcı bir azap olmaz mı?

İsterseniz önce bir gıdanın rızk olma macerasını hatırlayalım ve bu süreçte bize düşen kısmın ne olduğunu bütün içerisinde ne kadar yer teşkil ettiğini anlamaya çalışalım. Mesala çiftçi bir kişi kendisi ve ailesine rızk olarak zeytin yetiştiriyor. Kendisine tohumu toprağa ekmekte kullandığı tüm cihazları ve o konudaki ilmi veren Allah. Küçücük tohumun içerisine tüm kâinatla ilgili ilmi içeren ağaç olma programını yerleştiren Allah. Tarlaya ekilen tohumun ağaç olması için gerekli kanunları ( güneşin hizmetinden, bulutlar, dünyanın dönmesi, mevsimler, topraktaki bakteriler, atomlara kadar sayısız unsurlar) işleten ve idare eden Allah. Midemize girdikten sonra, Bediüzzaman’ın tabiriyle 4 kazanda pişirilip, 4 yerde değişikliğe uğrayıp, 4 süzgeçte süzülüp ve her insanda bulunan ortalama 100 trilyon hücreye ihtiyacı oranında dağıtılmasını yaratan Allah.

Peki, bu macerada bizim yaptığımız ne? tohumu tarlaya atmak ve zeytini ağzımıza atıp çiğnemek ve bizim yine Allah’ın bize yoktan verdiği cihazları yaparak yaptığımız bu işlem genel süreçte milyon da 1 bile teşkil ediyor mu? Kaldı ki rızk yemekten ibarette değil, Gözün rızkı var, kulağın rızkı var, aklın rızkı var onların tedarikinde o kadarda katkımız yok. Yine insanın en fazla ihtiyaç duyduğu rızkı hava, her an ona muhtaç o konuda yaptığı hiçbir şey yok.

Hasılı bizim rızk konusunda yaptığımızın milyonda 1 olmadığını ve en ufak bir rızkı var etmek için tüm kainatı var etmek, bahar tezgahını kurmak gerektiğini fark ettiğimizde rızk konusunda bizim hiç olduğumuzu dolayısıyla işgüzarlık edip endişe etmenin yersiz olduğunu fark ederiz. Rızka muhtaç olma ve o konudaki çabalarımızın hiç olduğu konusunda anne rahmindeki çocuktan farksız olduğumuzu fark ederiz. Anne rahmindeki kadar rızkı temin etmeye uzak olduğumuzu sadece Allahın rızkı anne rahminde iken kordonla, çocukken anne sütüyle, biraz büyüyünce mutfakta daha da büyüyünce bahçede rızkımızı halk ettiğini bu takdirinde bizim için bir rahmet ve imtihan sebebi olduğunu fak ederiz.

Yiyecekten çok daha fazla muhtaç olduğumuz havanın her an yanımızda hazır edilmesi ve farkında olmadan istifade etmemizi fark ettikçe, Allah’ın istese daha az muhtaç olduğumuz yiyecek, giyinme ve ısınma gibi ihtiyaçlarımızı da hava gibi yapabileceğini, zaten çok fark olmadığını sadece az uzağımıza koyduğunu bunun da bizi tembellikten, sıkıntıdan kurtaran bir eğlence olduğunu fark ederiz.

Rızk konusunda bize düşenin hiç olduğunu, Allah’ın sonsuz kudretiyle rızkımızı yaratıp bize ikram ettiğini fark ettiğimiz oranda, rızk endişesiyle O’na karşı gelmenin, günahlara girmenin, asli işimiz olan namazı terk etmenin, haram yolla kazanmanın ne kadar vahim ve ürkütücü bir hata olduğunu fark ederiz. Sizin rızkınızı ben veriyorum, rızkınızı vermek bana aittir mealindeki ayetleri daha güzel anlamaya çalışırız.

Madem rızk konusunda yaptığımız hiçbir şey yok Allah yaratıyor peki bizim yaptığımız fiilin adı ne. Bu soruya Bediüzzaman 5. sözde muazzam bir örnekle cevap veriyor. Askerlik vazifesi için talim altına alınan 2 askerden bahsediyor. Askerin vazifesinin talim ve savaşmak, onun başta gıda ihtiyaçlarını temin etmenin ise devletin vazifesi olduğunu söylüyor. Ancak devletin bazen ofislerde topladığı gıdaları askere taşıttırıp, pişirttiğini bunun ise asıl iş olmayıp ara iş olduğunu söylüyor.

Bizim de bu dünya da asıl işimizin talim ve nefisle savaşmak, yani kulluk, başta bizi beslemek, ihtiyaçlarımızın temininin ise Allah’ın vazifesi olduğunu söylüyor. Ve bizim yaptığımız askerin ofisteki gıdayı alıp mutfağına taşıması gibi Allah’ın yer yüzü ofisinde bizim için yaratıp depoladığı rızkı arayıp eve getirip yemek olduğunu söylüyor. Evet doğru tabir bu. Allah’ın yarattığı ve yeryüzüne depoladığı rızkı aramak. Yine Bediüzzamanın muhteşem tabiriyle rızkımızda adımız alnımızda rızkımız yazılı ve bize düşen takdir edilen rızkımızı aramak.

Rızkı ararken de rızkın mukadder olduğunu yaptığımız işin dua etmek Allah’tan istemek olduğunu şartlarına uyarak aramanın da ibadet olduğunu anlamamız gerekiyor. Böylece hem endişelerden uzak oluruz hemde maddi rızk konusundaki çabalarımız manevi rızka dönüşür. Ni’metlerdeki iltifatı fark ederiz. Bu konudaki çabalarımız asıl rızk olan ebediyeti hatırlatır, oraya olan iştiyakımızı ve saadetimizi arttırır. Böylece çok daha büyük ve ihtiyaçları fazla olan insaniyet midesi gerçek manada rızıklanmış olur.

Hiç yorum yok: