15 Nisan 2008 Salı

Kainatla ve Kendimizle Barışık Olmak


Bazı insanların ağzında ben kendisiyle barışık bir insanım veya ben tabiatla barışık bir insanım şeklinde sözler sıklıkla tekrarlanır. Tam olarak bu cümlelerin ne manaya geldiğini bilmemekle beraber, eğer güzel bir mana vermek gerekirse bunun insanın kendi varlık gayesine ve kainatla ilgili vazifesine en güzel şekilde mazhar olma, yani ahsen-i takvim üzere olma şeklinde anlaşılabileceğini ve bunun da yegane vesilesinin namaz olduğunu düşünüyorum.

Bediüzzamanın 9. sözde ki şu muhteşem ifadeleriyle insan, kainat, namaz ilişkisine dikkat çeker. “Nasılki insan, şu âlem-i kebirin bir misal-i musaggarıdır ve Fatiha-i Şerife, şu Kur'an-ı Azîmüşşan'ın bir timsal-i münevveridir. Namaz dahi bütün ibâdâtın enva'ını şamil bir fihriste-i nuraniyedir ve bütün esnaf-ı mahlukatın elvan-ı ibadetlerine işaret eden bir harita-i kudsiyedir.”

Bu ifadelerin devamında bir günün ve o gündeki namaz vakitlerinin bir yılın, insan ömrünün ve kainatın ömrünün özeti olduğu ve o zamanları insana hatırlattığı izah edilir. Her bir namazda kainatın özeti olan insan, Kur’anın özeti olan fatiha, tüm zamanların özeti olan hazır gün ve tüm mahlukatın tüm ibadet çeşitlerini barındıran namaz buluşur. Bu muhteşem buluşma ile insan kendini, kainat içerisindeki konumunu, vazifesini, değerini, varlığının hikmetini, Kur’an hazinesini, fark eder, öğrenir ve gereğini ifa eder.

Tüm kâinatın kendisine hizmet ettirildiği insan kainatı temsil etme, kainatın kulluğunu fark edip Allah’a sunmakla vazifelidir. İnsanın dış âlemdeki bir nesneyi fark etmesi için o nesneyi tanıyacak bir cihaza ve o nesnenin numunelerine sahip olması gerekir. Böylece onları fark eder, anlar ve temsil edebilir. Mesela anne olmayan, anneliğin nasıl bir his olduğunu bilemez. Bu yüzden Allah insana tüm maddi âlemlerden bir numune yerleştirmiş. İnsanı kâinat ağacının meyvesi şeklinde yaratmış. Işığı yaratmış insana gözü takmış. Kokuları yaratmış insana burun takmış.

Tabi insanın tanıma ve temsil etme görevi sadece maddi âlemle sınırlı bırakılmamış. Maddi âlemlerin yanında manevi âlemleri fark etme, eşyanın melekût boyutunu fark etme ve temsil etme görevi de yüklenmiş. Eşyanın Allah’ın güzel isimlerine nasıl ayine olduğunu fark etme gibi. Ve bu vazifesini yapması için de manevi âlemlerden numuneler insana yerleştirilmiş. Mesela hafıza, alemi mahfuzdan haber verir.

İnsanın maddi alemi doğru algılaması maddi cihazlarını yerinde ve doğru olarak kullanmasına bağlı. Mesela gözünü zararlı ışıklarla bozan birisi eşyayı net göremeyecektir. Eşya konusundaki ölçümleri yanlış olacaktır. Aradaki farkı düzeltmek için gözlüğe ihtiyaç duyacaktır.

İnsanın manevi âlemlerle ilgili yani eşyanın melekût, mana âlemiyle ilgili vazifesini, değerini doğru anlamak ve temsil etmek ancak manevi cihazları doğru kullanmakla mümkün. Kalbini günahlardan korumayan ve doğru vazifelerde istihdam etmeyen, aklını batıl fikirlerden, malayani meraklardan korumayan ve Allah’ın güzel isimlerinin tecellilerini fark etmekte kullanmayan eşyanın manası hakkında doğru tespit yapamaz. Doğru ölçüm yapamayan doğru değerlendirme yapamaz, doğru değerlendirme yapamayan doğru kararlar veremez, doğru kararlar veremeyen hakikate ulaşamaz. Hakikata ulaşamayan ve gereğini yapamayanlar yalanlarla, vehimlerle, korkularla, acılarla dolu bir hayat yaşar.

Kısacası, kendisine emanet edilen maddi ve manevi cihazları veriliş gayesine uygun olarak beş vakit namazda kullanıp kendisiyle, kainatla, zamanla, Kur’anla doğru şekilde tanışmayan, kainattan ve olaylardan korkan, karşısında titreyen, kainata takılan, her şeyi kendinse düşman gören bir vaziyete düşer. Her ne kadar kendisiyle ve kâinatla barışık olduğunu söylese de barışık olduğu vücudunun yıpranmasından, barışık olduğu kâinatın bir gün haydi dışarı deme ihtimalinden dehşet alır.

Kendimizle, olaylarla, musibetlerle, kâinatla, kâinattaki hadsiz mahlûkatın tesbihatıyla tanışmak, barışık olmak onlarla dost olmak ve hem dünya da hem ahirette şefaatlerine mazhar olmak istiyorsak her gün beş defa sunulan muhteşem tanışma, barışma, paylaşma davetine kayıtsız kalmayalım.